BAHAR

Çarşamba, Mayıs 11, 2016

çiçek

Üzerine yüklenmiş bütün vazifeleri ile, şimdi tamam işareti ile kendini boşluğa bırakacak paraşütçü gibiydi. Zerrelerine kadar yapması gerekenler kodlanmıştı. Zaman içinde olması gereken ne varsa hepsi olmuştu, artık tamam zamanıydı.

Nasırlı eller, toprakla dolu sertleşmiş, kalın tırnaklar, koca çuvaldan avuçlamıştı, onunla beraber sayısız tohumu. Ahenkle savurmuştu, günlerce uğraşılıp, kazılmış, karıştırılmış, havalanmış toprağa.

Önce rüzgarı hissetti, ılık güneş ışıkları değdi üzerine ve hafif bir inişle toprağa ulaştı. Kara, nemli, gübreli, toprak ana kucağı gibi şefkatle aldı içine. Dokuz ay sabreden anne beklentisiyle özenle tuttu sinesinde ve artık tamam vaktiydi.

Kodlar bir bir çözüldü, hücreleri bölünmeye, açılmaya, büyümeye başladı. Suyu emdi, toprakla bütünlendi, ısıyı hissettikçe hasretle coştu, çatlatıp küçücük kabuğunu büyük bir kuvvetle çıktı özünden.

Her yer yeşil, uçuk, hafif, ılık. Yapraklar sütlü, çiçekler ışıltılı. Dünya aynı ama doğa sıfırlayarak başlıyor hayata. Her an her saniye tap taze. Piknikler, geziler, festivaller, kutlamalar. Anneler günü bahane, atıyor anneler kendilerini çayıra çimene. Hıdrellez vesile sabahtan akşama toprağa dokunalım diye. Fideler, güller, begonviller, sardunyalar. Bir yanda hanımeli rayihası, bir yanda gülün iç eriten kokusu. Coşmuş kendini kaybetmiş papatyalar, kırlar şımarmış, ne kadar renk varsa takmış takıştırmış.

Korkuların yorduğu zamandır kış. İçin üşür, yüreğin titrer, ellerin çatlar, dudakların kurur. Soba başlarında kestanelerle muhabbet faslı. Kahve molalarında içimizi ısıtan sohbetler. Anı yakarken geleceğe en fazla özlem duyulan vakit kış. Her an yazı, baharı, sıcağı, sokağı özleten. İşte yine o hasretler vuslata dönüştü. Yine toprak emanet edilenleri özenle saklayıp ihtişamla geri veriyor.

Zaman oyun oynamaz, kurallarınca akar. Kurallarını çiğneyen veya çiğnemek isteyen yorulur, yanılır, kaybeder. Kurallarına tabi olan başarır, yorulmaz, kazanır.

Vaktinden önce öten horozu keserler. Hep takıldım, saati mi var horozun, vakit ne vakti. İçinde mecaz mı var. Nedir anlatılan. Yaşı küçükken, ihtiyarlar gibi aksileşmiş gençler mi. Yeri zamanı olmadan edilen laflar mı. Horozun vakti şaşması, ölüm sebebi oluyor, ikazı kime. Acaba geçti Bor' un pazarı, sür eşeği Niğde' ye sözüyle bağlantılı mı. Ah hayat, minicik buğday tohumu, sayısız kodu çözüp yeşeriyor da biz insan oğlu neden düğüm düğüm kilitleniyoruz.

Zamanı anlamak, yerinde kullanmak, mesajını okumak, yanılmamak. ne erken, ne geç.

Ecel ne erken gelir, ne bir saniye geç. Hayat bizden zamanın şartlarını kabul etmemizi ister. Zaman kışken ince giyineni, yazın sıcağında kalın giyineni uyarır hasta eder. Aklını başına al, tek sırrın zaman, onunla da dalaşma der. Yaşlılığında genç gibi davrananı soytarı, gençliğinde yaşlı gibi bezgin olanı aciz kılar. Hadi silkelen ve oku. Tohum okuyor, Odun dediğin ağaç okuyor, kaplumbağa, kurt kuş okuyor da sana ne oluyor diye öfkelenir.

Kırkından sonra akıllı uslu olmayı sıkı sıkı tembihler, teneşirle korkutur. Yaramazlık her zaman kirletir, su temizler, köpükleye köpükleye, kendi elinle. Ancak kırk sınır, erişkinlik sınırı, o zaman ki yaramazlık kirini, sabitleyip seni, ellerin elleri temizler diyor. Ürkütücü. Kırk senedir ömür sür dünya sisteminde, otu, çöpü gözlemle baharda yazda ama hala zamanı okumayı becereme. Zaman öğretmeninin, derslerin içine kayıt ettiği sağlam tecrübelerdendir.

Üzülmemek ve üzmemek için, ezilmemek ve ezmemek için zamanın şifrelerine odaklanmalıyız. Önceliklerin önemini işlemeliyiz evlatlarımıza. Öğrenme zamanı ile eğlenme zamanını ayıklamayı. Çarkların arasına düşüp öğütülmemeyi bunun formül ve yöntemlerini iyice hissettirmeliyiz. Yoksa kışın açan bademler gibi çürüyüp gider taze çiçeklerimiz meyveye dönüşmeden.

Zaman, kanatları ömre uzanan anka kuşu,
Ya uymaz yuvarlanır, ya uyar çıkarsın yokuşu.

BU YAZILARI DA OKUYUN

2 yorum

  1. Sırrını çözmüşsünüz zamanın.

    YanıtlaSil
  2. Daha çok işimiz var, sır olduğunu anladık o kadar, teşekkürler

    YanıtlaSil