BEZGİN

Pazartesi, Mayıs 16, 2016

bezgin adam

Cenaze de bir kenarda öylece duran ihtiyarı izledi muhabirler, sonra peş peşe resimlerini çektiler.

Ölen 17 yaşında bir gençti. Annesi baygınlık geçiriyor, babası ilaçla ayakta zor duruyor, arkadaşları ortalığı inletiyordu. O bir kenarda sessizce duruyordu.

Göz kenarları morarmaya başlamış, belli ki çok ağlamıştı. Sessizdi, çünkü yüreği artık inleyerek ağlamayı öğrenmişti. Zaman yaralamış, yaralar kabuk bağlamış, dağ misali yüksek, toprak misali güçlü olmuştu. Torun acısına sukut ediyor, evladının, evlat acısı çekmesine, çaresiz katlanıyordu.

Zaman ne güçlü bir değirmen. Saçların rengini, cildin esnekliğini, yüreklerin coşkusunu, zihnin keskinliğini, hayali, heyecanı, ümidi, ömrü öğütüp toza çeviriyor. Zamanın en yaman askerleri de tıpkı bizim gibi olan insanlar.

Çarkları insanlar olan bir saat hayat, dışına çıkmadan işini bitiren, bir şey bırakmayan bir saat. Öyle kurulu ki ecel vaktine, ne bir saniye önce, ne bir saniye sonra.

Bir kenara bizi bırakıp aş verip, hoş eyleyip bekle deseler, tek başımıza ne aşı, ne hoşluğu istemeyiz. Zaman yavaşlar yalnızlıkta. Tatlar kaybolur, keyifler buharlaşır. Havva annemizin gelişi gibi ruha bir eş bir arkadaş gerekir. Gelir, getirir heybesinde neler neler. Neşe, sevinç, mutluluk. Bir verir, üç alır, bir verir, üç alır. Bitince de alabilecekleri kaybolur gider, bıraktığı çöpleriyle.

İnsan, ne bilinmez, çözülmez, baş edilmez bir sıkıntıdır. Elden yorulup kendine dönse, batağa saplanan kuzu gibi ne akı kalır ne pakı. Debelendikçe batar, battıkça kirlenir, bulanır.

Kendi başına, kendi başını kurtarmaktan aciz insan. Kendi başına, kendi başını yakacak kadar haylaz, aymaz, uslanmaz insan.

Bir de yanındakini alıp sürükler ya çöplüğüne. Bir cihaz olsa, içine sokulanın tüm ahlakını, eksiğini, eğrisini gösterse. Ne baş ağrısı kalır, ne gönül sancısı. Kimse korku nedir bilmez. Ne sakınılacak zarar, ne korunulacak tehlike kalır.

İyiler kapışılacağından değil. İçim görünecek diye her kişi kendini bala bulayıp, ak pak tuttuğu için. Sağınıza solunuza melek koydum, görüyor, biliyor bir de kaydediyor diyor Rab' bimiz, o zaman ya inanmıyoruz, veya daha çok var diye zamana güveniyoruz.

O cihazlar içlerimizde, özlerimizde. Tenhada diye başlar bir çok Hadisi Şerif, senin Rab' binle yalnız olduğun da der, o halin ne ise, o esastır. Başkalarının gözündeki değil. Makyajsız yüz gibi riyasız ruh, katışıksız, samimi hal ister bizden.

Yakalanmadığın sürece dünya senin, içindekilerde, hatta daha fazlası. Bu ahir zaman sloganı, öğüttü tüm erdemleri, nefsin deli rüzgarları da savurunca, insan insanın ağusunu alır sözü, insan insanın ağusu olura dönüştü. Derdini zehrini alır, şifa olur demekti. Şimdilerde, derdi olur, zehirler, canına sokulur, ciğerini çizer oldu.

Bezdirdiler, insanı insandan. Gülmek için dudağını bükecek mecali yok kimsenin. Ağlamak için kirpiğini kıpırdatacak takati.

Bezgin, biçare gönül, şifasıdır doğruluk,
Erdem kalmadı ise, gerisi külli yokluk...

BU YAZILARI DA OKUYUN

2 yorum

  1. Öyle ya da böyle ömür geçiyor, göreceğiz o tarafta ne topladığımızı.

    YanıtlaSil
  2. Çoğu zaman, diğer tarafa kalmadan görüyoruz aslında, fark edebilsek...

    YanıtlaSil