HAK ETMEK
Perşembe, Mayıs 26, 2016Parmağımda gömülü cam parçasıyla sıra beklerken, Marmaris' e git, burada çıkaramazlar sesleri kulaklarımdaydı. Bir yandan da dua ediyorum, işini bilen, iyi biridir inşallah diye. O gün, Dr Onur BİRCAN' ı ilk gördüğüm gün. Öyle sakin, öyle telaşsız, öyle rahat bir hali vardı ki, Marmaris, Muğla aklımdan silindi. İki hemşire ile 45 dakikada, uğraşa uğraşa, o inatçı cam parçasını parmağımdan çıkardı. Sakin, telaşsız, rahat. Dikti, bitirdi. O, şaşırtan halinin, ilk ve basit örneğiydi. Daha sonra ne karmaşık, korkunç hallerde aynı sakin, telaşsız, rahat halini gördükçe inanılmaz bulacaktım.
Burası Datça. Sınırlarını iki denizin belirlediği, en acil durumda, en iyi ihtimalle 70 kilometreyi aşmanız gereken yer. Yalancı Cennet denilen, gerçekten o güzelliklere sahip, muazzam bölge. Ne yazık ki yalancı Cennet denilen bu yere, sahici sırat gibi, kıvrım kıvrım, dar, inişli çıkışlı tek bir yolla gelinip gidiliyor. Can Yücel " burada ölünür " derken, başka çare yok mu, demek istedi diye düşünürüm bazen.
İşte tam burada onları kıymetli kılıyor zaman. Datça Devlet Hastanesi acil servisinde. Zamanla yarışılan, ölüm meleğiyle göz göze çalışılan, feryadın denizden duyulduğu zor anlar. Sakin, telaşsız, rahat huzurla dolaşan, sakinleştiren, rahatlatan, sorunu çözen kişi Onur BİRCAN.
İlk mezunların, fiziki ve teknik eksiklerin olduğu yere gönderilmesine, her zaman karşı çıkmış bunu değiştirmek için çaba sarf etmişimdir. Bu çocuklar, başlarında büyüklerle hareket ederken, birden tüm kararı kendilerinin vereceği, tüm sorumluluğu yalnız yaşayacakları yerlere gönderiliyorlar. En azından, yanılma ve hatalarını düzeltme şanslarının olacağı merkezlerde olsalar. Sırf bu yüzden kaç yeni mezun, ilk görev yerlerinden istifa edip ayrılıyor. Burada çok kötü ve ölümcül durumlarda sakin, telaşsız, rahat hali ile can kurtarmış, kalıcı organ eksikliği yaşanacak sorunları çözmüş, yanında çalışanları da hırpalamamış güçlü biri, Dr Onur BİRCAN.
Güneşi arkasına alanlar, kendi gölgeleri ile boğuşurlar. Ne kadar koşarlarsa koşsunlar, o gölgeye mahkumdurlar. Güneşe yüzünü dönenler, gölgelerine yakalanmazlar. Daima ışık bir yolda huzurla yaşarlar. İnsan güneştir. Ona hizmet etmek, ona yönelmek, değer vermek kutsaldır. Allah insan azizdir, incitmeyin buyuruyor. Din, dil, millet, kültür, sosyal statü, konumu ve durumu ne olursa olsun. İnsana hizmete gayret edenlerin, gölgeleri büyür, uzar. Tarihe yazılır, gönüllere kazınır. Güneşe merhameti ve muhabbeti çok olan kıymetli can, Onur BİRCAN, gölgen çok olsun.
Çocuklar, onlar bambaşka, onların çok özel tarafları var. Masum ve çıkarsız olmaları. İnsan aziz ama çocuk kutsal. Ağlayan bir çocuğu susturana, Cennet' te kimseye verilmeyen köşk verilecekmiş. Çocuk doktorları, hemşireleri, bakıcıları, gerçekten çok kazançlı. Çocuk doktorluğunu kazandı dediklerinde, gerçek yeri dediğimiz, konuşmadan anlayan, gözünden ıstırabını okuyan, duygu adamı, hassas bir can, Onur BİRCAN. Kucağına alacağın her çocuğa, şifa yaratsın Mevlam.
Selamı, çok görmemek, acelesi olunca gülümseyerek, gördüm, fark ettim, ancak müsait değilim diye gözleriyle anlatıp, insanı atlamayan. Hatırı bilip, gönülü ihya eden, ince bir can, kıymetli Onur BİRCAN...
Doğru sabittir, tektir. Göreceli değildir. Hayat da öyle. Yasaları ben böyle yorumladım diyemezsin. Yasayı okur, uygularsın. Duruma ve zamana göre eğilen, söğüt ağacı gibi esnek adamlara, amiyane tabirle dansöz deniliyor. Rüzgara bile eğilmeyip, bütünüyle sökülmeyi göze alan, ceviz ağacı gibi adamlara da adam gibi adam deniliyor. Zaman, iş yerinde sadece işle yormaz insanı. İşleri karıştıran, dağıtan, bozan, eğilip bükülen, kokuşup, bozulan insanlarla yorar. Ortalık karıştığında, doğrularını göğsüne koyup, başını kaldırıp, dimdik duran, kirliden kir, bozuktan küf almayan, adam gibi adam, Dr Onur BİRCAN...
Hekim, hakimse duruma, hekimdir demiş sokrates. Acabası olur hekimin ama o daha iyi içindir. Elinden zaman hızla akarken, acabasını netleştirendir hekim. Onunla çalışmak zevk, denilen bunda tüm personelin, hasta bakıcıdan, hemşireye, güvenlikten hizmetliyi, hem fikir oldukları, konumuna, haline, tavrına, üslubuna hakim, hekimdir Dr Onur BİRCAN...
Sosyologlar belirlemişler, beni üç kelime ile özetle deyin, size söylenilen üç kelime ruhunuzun fotoğrafıdır. Eksiklerinizi görür tamamlarsınız. Tamlarınızı fark edip sahip çıkar, geliştirirsiniz. İçinize ayna tutmaktır aslında. Kağıdı- kalemi aldım, etrafında onunla ilgisi olanlara sordum, üç kelime de ONUR, diye. Şaşırmadım aslında. Hiç olumsuz kelime veya tavır görmedim. Israrla üç olmasa beş olsa diyenler, üç kelime değil, üç sayfa söylesem diye teklif edenler. Onu sevmeyen ölsün, diye üç kelimeyi, bir cümle yapanlar. Hepsi zihnimde ancak işim bu, en çok olan üç kelimeyi paylaşacağım. ADAM. İlk kelime bu. Bunun üzerine ne ilave edilir de sırıtmaz. Neresine hangi takı taç olur. Neresinden boyanır, kıvrılır, katlanır bilemedim. Sadece yazıyorum, sana evet sana ADAM. Tanıyanlarının aklına, ilk kelime olarak ADAM getirenle, konuşurken seçip, yazarken elemek icap ediyor. Ben sustum, kalemi sehpaya, kağıdı üstüne koydum. Sıralayıp yazacağım, heves edip biriktirdiğim sözcüklerimi de yuttum. ADAM Onur BİRCAN...
İkinci kelimesi mi, KARDEŞ. Bana, benim gibi yakınsın, seni benden uzak görmüyorum. Bana neyi sevgili, güzel buluyorsam, hepsi senin için de öyledir bana, demek. KARDEŞ, yatılı okulda birine, askerde üçüne, darda zorda ikisine, bizim gibi gurbette üçüne beşine denir de eh mübarek, koca Datça da, tutup da hemen herkes söyleyince, yine bana susmak düşüyor. Dilimi iyi haliyle büken ADAM Onur BİRCAN...
Üçüncü kelime de çok uzak değil bu bütüne DOST. Şimdi açacağım ağzımı, kapatacağım gözümü. Bırakıp ellerimi klavyeye, gönlüme hadi diyeceğim. Sus sus da nereye kadar. ADAM, KARDEŞ, DOST. Ya aziz, hep mi yüreğe çalıştın. Beş yıl tutup birine heyt bile mi, demedin. Derdin ne ki zamana direnip, sağlam kaldın. Bilmiyor musun, taşlar bile yosun tutar, yosunları neyle kovaladın. Hadi erkekleri anlıyorum. Beraber takılınca bakar, görür ADAM derler, bil kadınlar kolay kolay bu ifadeyi kullanmazlar. Hey sana diyorum, sırrın ne, ne yaptın. Hadi gel sen yaz. Nasıl ADAM OLUNUYOR, HERKESİN GÖZÜNDE...
Ben sustum. Zaman yazsın. Sen aynı kalmayı başar, zaman da sussun. Evet ADAM- KARDEŞ- DOST Onur BİRCAN,
Yolların açık ve aydınlık olsun. Datça da adın kaldı, haberin olsun...
0 yorum