KALABALIK YALNIZLIK
Salı, Mayıs 31, 2016Dolu dolu arabalar yaklaşırken, niye neyin peşinde toplandı bunca insan diye düşünüyordu. Gözünün önünde art arda akan arabalar, insanlarla dolmuş taşıyordu.
Bu kez neden olabilir diye kafasını zorlayınca, kaç ayrı kalabalık geldi aklına. İlk coşkusunu düşündü, ilk kalabalığını.
Gazetenin birinde, üç soruluk testte, "niçin sokağa dökülülürsünüz" sorusuna cevabın, insanın karakterini belirttiğini hatırladı. Çok düşünmüştü ve kendini sokağa dökecek bir sebep bulamamıştı. O prensipli adamdı, sokağa dökülmek, çok saçma demişti.
Zordu o yaşta, onca kalabalığa anlam vermek. Romatizmalı bacakları avaz avaz isyanda, gözleri bir birine girmiş kalabalığın karışıklığından kararmaktaydı. Öylece bıraktı kendini sandalyeye.
Arabalar bir bir boşaldı, meydanın sıkışık göbeğine. Mühim birinin cenazesi için dolmuştu o meydan, yıllar önce. Zorladı hafızasını, hatırlayamadı kim olduğunu. Bir de maç olmuştu, bir şeyler yapmıştı bizim çocuklar. Bayrak bayrak yükselmişti çığlıklar. Hangi maçtı, kiminleydi hatırlayamadı.Ama en coşkulu, en heyecanlısı, kurtuluş kutlamaları için yapılan konserdi.
Bazen çok daha kalabalık olurdu meydan. Bayraklar, müzik, kadınlar, çocuklar. Okuyamazdı yazılanları, aklına sığmazdı nedenleri, ama gönlü kıpır kıpır olurdu kalabalıkla. Birden bir karışıklık, bir gürültü, hoş bitmezdi bazen meydanın telaşı. Bir onun evi kalmıştı meydanı görebilen. Bütün yaşıtı evler yıkılıp, iş hanları olmuştu.
Uzun uzun seyretti kalabalığı. Hazırlıklar yapılıyordu. Birazdan davullar çalınıp, halaylar çekilecekti. Kalabalık iyice sıkışmış, meydanın geniş göbeği, iyice esnemişti. Etrafta sayısız mavili (polis) vardı. Üzülürdü onlara, kim coşsa, sevinse, kim kızsa, öfkelense, kim incinip bir şeyler istese, onlara iş çıkıyordu. Görevleri diye düşündü, sağ olsunlar dedi mırıldanarak.
Ambulanslar yerlerini almıştı. Ola ki bir can yanar, ihtiyaç hissedilirdi. Sıtlarında kocaman makinelerle, bir karışıklık çıkar mı diye bekleşen basın mensuplarını gördü. Dudağında belli belirsin bir tebessüm oluştu.
İçi sızladı, yine kim bilir kaç can yanacaktı. Ömrü o balkondan, o meydanı izlemekle geçmişti. Çok kalabalıklar görmüştü ama hatırında bir ikisi kalmıştı. Ne el sallamış, ne çığlıklara katılmıştı. Yaptıklarını anlamıyor, onların hissettiklerini hissedemiyordu.
Hep izlerdi, yaşı yüze yaklaşırken, her kalabalığın halinden bir hal almış, birliklerinden, bütünlüklerinden, isteklerini ortaya koymalarından, isteklerine ulaşmayı kutlamalarından, kendince coşkular yakalamıştı. O meydan kalabalığıyla, yüzüne dipsiz yalnızlığını vuruyor ama canlılığıyla ömrünü uzatıyordu.
Meydanlar ıssız kalmasın, sevinçlere, mutluluklara, heves ve hedeflere sahne olsun. Kim bilir kaç yalnıza umut ve ışık oluyordur, birlikte nefes alıp veren, deyip söyleyen, keyiflenip neşelenen kalabalıklar.
0 yorum