İKİYÜZ YÜZLÜLÜK
Salı, Haziran 14, 2016
Eve geldiğinde çok yorgundu, hızla ayakkabılarını çıkardı. Banyonun önünde durup, çoraplarını kirli sepetine fırlattı. Gömleğini, pantolonunu yine aynı hızla sepete fırlattı. Odasına gittiğinde sanki biraz rahatlamıştı.
Aynanın önünde durup kendiyle göz göze geldi. Günün ve işin tüm izlerini fırlatıp atmıştı.
Yüzü, gözleri, duyguları, korkuları, sorguları kendi miydi. Onları ne zaman giyip ne zaman çıkarıyordu.
Dolaplarımız rengarenk, kat kat elbiselerle dolu bedenlerimiz için. Peki ya ruhlarımızın kaç kat elbisesi var. Ne sıklıkla ve ne çabuklukla değiştiriyoruz. Saçını, rengini ne aralıkla yeniliyor, başkalaştırıyorsunuz.
Ayna da kendinizi bulabiliyor musunuz. Yoksa sizde mi arıyorsunuz. Bir zaman sonra otururdu karakter, şimdi daima dans halinde. Ne müzik lazım, ne zorluk, her an her figür mümkün içlerimizde.
Duruşunu korumak, sabitlemek kıymetliydi önce, ceviz ağacı gibi, sağlam ve sert. Şimdi alabildiğine esnek, değişken söğüt ağacı gibi, eğrik, büğrük ve yumuşak.
Hayat artık eskisi gibi bedenlerimize yüklemiyor yükünü. Her şey kolay ve çok. Ruhlarımıza biniyor, abanıyor, çöküyor. Nefes almak için, sağlam kalmak için veya zarar görmemek için bölünüyor da bölünüyor kişiliklerimiz.
Kalabalık yaşıyoruz içimizde. Kim bilir kaç kimlikle. Sığmıyor bir kişiliğe tüm isteklerimiz. Başka başka kapılar, odalar açıyoruz. Başkalaşıyoruz. Yoruluyoruz. Yoruyoruz. Anlaşılmaz, geçinilmez oluyoruz.
Efendimize (sav) sormuşlardı, " din nedir " uzun uzun cümleler, teknik terimler, yapılacak işler sıralamamıştı. Tek kelime söylemişti. Ateş gibi sıcak ve yakıcı "SAMİMİYETDİR" duru, dupduru olmak. Bakınca görünenden başka, gizli odalarının olmaması.
Gözlerinde saklı bahçelerde, zehirli sarmaşıklar beslememesi. Kanyonlar olmaz mü'minin ruhunda.
Güvenilir ve açıktır. Samimiyet ölçümüz nerelerde. Dinin neresindeyiz. Din bizim neremizde. Kol çantamızda, kimliğin ön yüzünde mi. Yoksa ruhumuzda ta özümüzde mi.
Ahlakın kaçıncı katında, ahlak bizim hangi kısmımızda. Çekmecelere attığımız küçük bir anlaşma mı, yoksa damar damar tüm hatlarıyla varlığımızda mı.
Samimiyet, ilk önce onu yok ettik. Dilimiz kıvrım kıvrım sevgi naraları atıyor. Bol keseden sana, bana, ona. Canlı, cansız her varlığa.
Yüreklerimiz, hırs, öfke, kin kusuyor yalnız kaldığında. Kusurlarını söylemiyoruz dostlarımızın, arkasından destanlar döküyoruz herkesin yanında.
Yüz yüze gelince gözlerin gülerken, yüreğinin kızarmamasıdır samimiyet. İçeride tepinip çığlık atarken yüreğin, dilinin başka masallar anlatmamasıdır. Gösterdiğinden ibaret olmak, arka tarafta başka yüzler saklamamaktır.
İki yüzlülük, ne kadar ince imiş eskiler, sadece iki tane yüz. İyi ve kötü. Şimdi hepimizin iki yüz yüzü var. İki yüz nerede iki yüz, yüz nerede.
Samimiyet, yüreğine makyaj yapmamak, kostümlere bürüyüp saklamamak, tüm kıvrımları, ince çizikleri, çatlaklarıyla, duru saf, ortaya koymaktır.
Samimiyet bir iç sunumudur. Duruluğundan emin olacaksın ki örtmeyesin. Yürek ister, göstermek için ve görünmek için. İçinde çamur çökek, kir pasak bulunan bir yürek elbette bir şekilde saklanacaktır.
Samimiyet, dilsizdir. Gözlerden okunur. Davranışlardan yaşanır. Ölçüsü öyle incedir ki, bir milim oynasa kibir, bir milim oynasa laubalilik.
Kıymetli ve yücedir. Cennet 'e götüren en kestirme ve kısa yoldur.
Huzurun kapısı, sükunetin ön bahçesidir. İnsanın kendine verebileceği en büyük değer, etrafındakilere verebileceği en yüce lütuftur.
Samimiyet, kaybettiğimiz manevi atmosferin temelidir. Başlangıç noktası, devam garantisidir. Güvenin, sevginin, hoşgörünün, sadakatin mayasıdır. Cevherinin ayarıdır. İnsan olma kıymetinin karat değeri.
Önce tenha da bir iç temizliği, sonra o duru ve temiz yüreğin meyvelerinin ikramı. Aslında ruha nefes aldırma adına, huzuru yakalama adına sinelerimizin kaçınılmaz ihtiyacı. Uykuya tebessüm eden bir yüzle dalabilmenin şifresi.
İmanın yüreğe verdiği kuvvettir samimiyet, onu yitirmek o kuvvetten mahrum bırakır insanı.
Ya göründüğün gibi ol,
Ya olduğun gibi görün...Mevlana(ra)
Ya da bırak zaman öğütsün seni...
Aynanın önünde durup kendiyle göz göze geldi. Günün ve işin tüm izlerini fırlatıp atmıştı.
Yüzü, gözleri, duyguları, korkuları, sorguları kendi miydi. Onları ne zaman giyip ne zaman çıkarıyordu.
Dolaplarımız rengarenk, kat kat elbiselerle dolu bedenlerimiz için. Peki ya ruhlarımızın kaç kat elbisesi var. Ne sıklıkla ve ne çabuklukla değiştiriyoruz. Saçını, rengini ne aralıkla yeniliyor, başkalaştırıyorsunuz.
Ayna da kendinizi bulabiliyor musunuz. Yoksa sizde mi arıyorsunuz. Bir zaman sonra otururdu karakter, şimdi daima dans halinde. Ne müzik lazım, ne zorluk, her an her figür mümkün içlerimizde.
Duruşunu korumak, sabitlemek kıymetliydi önce, ceviz ağacı gibi, sağlam ve sert. Şimdi alabildiğine esnek, değişken söğüt ağacı gibi, eğrik, büğrük ve yumuşak.
Hayat artık eskisi gibi bedenlerimize yüklemiyor yükünü. Her şey kolay ve çok. Ruhlarımıza biniyor, abanıyor, çöküyor. Nefes almak için, sağlam kalmak için veya zarar görmemek için bölünüyor da bölünüyor kişiliklerimiz.
Kalabalık yaşıyoruz içimizde. Kim bilir kaç kimlikle. Sığmıyor bir kişiliğe tüm isteklerimiz. Başka başka kapılar, odalar açıyoruz. Başkalaşıyoruz. Yoruluyoruz. Yoruyoruz. Anlaşılmaz, geçinilmez oluyoruz.
Efendimize (sav) sormuşlardı, " din nedir " uzun uzun cümleler, teknik terimler, yapılacak işler sıralamamıştı. Tek kelime söylemişti. Ateş gibi sıcak ve yakıcı "SAMİMİYETDİR" duru, dupduru olmak. Bakınca görünenden başka, gizli odalarının olmaması.
Gözlerinde saklı bahçelerde, zehirli sarmaşıklar beslememesi. Kanyonlar olmaz mü'minin ruhunda.
Güvenilir ve açıktır. Samimiyet ölçümüz nerelerde. Dinin neresindeyiz. Din bizim neremizde. Kol çantamızda, kimliğin ön yüzünde mi. Yoksa ruhumuzda ta özümüzde mi.
Ahlakın kaçıncı katında, ahlak bizim hangi kısmımızda. Çekmecelere attığımız küçük bir anlaşma mı, yoksa damar damar tüm hatlarıyla varlığımızda mı.
Samimiyet, ilk önce onu yok ettik. Dilimiz kıvrım kıvrım sevgi naraları atıyor. Bol keseden sana, bana, ona. Canlı, cansız her varlığa.
Yüreklerimiz, hırs, öfke, kin kusuyor yalnız kaldığında. Kusurlarını söylemiyoruz dostlarımızın, arkasından destanlar döküyoruz herkesin yanında.
Yüz yüze gelince gözlerin gülerken, yüreğinin kızarmamasıdır samimiyet. İçeride tepinip çığlık atarken yüreğin, dilinin başka masallar anlatmamasıdır. Gösterdiğinden ibaret olmak, arka tarafta başka yüzler saklamamaktır.
İki yüzlülük, ne kadar ince imiş eskiler, sadece iki tane yüz. İyi ve kötü. Şimdi hepimizin iki yüz yüzü var. İki yüz nerede iki yüz, yüz nerede.
Samimiyet, yüreğine makyaj yapmamak, kostümlere bürüyüp saklamamak, tüm kıvrımları, ince çizikleri, çatlaklarıyla, duru saf, ortaya koymaktır.
Samimiyet bir iç sunumudur. Duruluğundan emin olacaksın ki örtmeyesin. Yürek ister, göstermek için ve görünmek için. İçinde çamur çökek, kir pasak bulunan bir yürek elbette bir şekilde saklanacaktır.
Samimiyet, dilsizdir. Gözlerden okunur. Davranışlardan yaşanır. Ölçüsü öyle incedir ki, bir milim oynasa kibir, bir milim oynasa laubalilik.
Kıymetli ve yücedir. Cennet 'e götüren en kestirme ve kısa yoldur.
Huzurun kapısı, sükunetin ön bahçesidir. İnsanın kendine verebileceği en büyük değer, etrafındakilere verebileceği en yüce lütuftur.
Samimiyet, kaybettiğimiz manevi atmosferin temelidir. Başlangıç noktası, devam garantisidir. Güvenin, sevginin, hoşgörünün, sadakatin mayasıdır. Cevherinin ayarıdır. İnsan olma kıymetinin karat değeri.
Önce tenha da bir iç temizliği, sonra o duru ve temiz yüreğin meyvelerinin ikramı. Aslında ruha nefes aldırma adına, huzuru yakalama adına sinelerimizin kaçınılmaz ihtiyacı. Uykuya tebessüm eden bir yüzle dalabilmenin şifresi.
İmanın yüreğe verdiği kuvvettir samimiyet, onu yitirmek o kuvvetten mahrum bırakır insanı.
Ya göründüğün gibi ol,
Ya olduğun gibi görün...Mevlana(ra)
Ya da bırak zaman öğütsün seni...
1 yorum
Herkes palyaço, herkes oyuncu, herkes bukalemun. Olmak zorunda da zaten. Çünkü çok sosyaliz, çok yoğunuz, çok bölünüyoruz. Esnemezsen, bölünüp çoğalmazsan, çrüyüp yok olursun. Zamanın getirisi bu kabul etmek lazım.
YanıtlaSil