ÖZENTİ VE MARKALAR
Salı, Haziran 14, 2016Markalara sıkışmış , dar bir dünyada mı yaşıyorsunuz. Kıyafetiniz podyuma çıkan bir mankenin ki kadar uyumlu ve ahenkli mi oluyor. Yoksa haftanın şıkı-rüküşü diyen paparazzilerin gözü üzerinizde mi sanıyorsunuz.
Rahat bırakın kendinizi. Dışarı çıkmanın tadını çıkarmak için gevşeyin, uyumsuz bir şeyler giyerek de mutlu olabilir insan. Yeter ki temiz olsun.
Bazen sokağa çıkınca düşünüyorum az ileride bir otobüs bu gençleri indirmiş, biraz sonra alıp götürecek her halde. Öyle aynı öyle birbiriyle benzeş kıyafetler ki yatılı okul çocukları gibi.
İstanbul' da hafta sonu deniz okulları, polis okulları, yatılı subay okulları öğrencileri çıkardı sokağa. Hepsi jilet gibi pırıl pırıl, hepsi fabrika ürünü gibi tek tip aynı. Onlar geliyor aklıma. Botlar aynı. Şu bot mu, spor ayakkabı mı , postal mı ne olduğunu anlayamadığım yahut adlandıramadığım keten uzun bağlı ipli, renkli desenli ayakkabılar. Neredeyse düşecek gibi duran pantolonlar, yenisini alamadan büyümüş gibi emanet minicik badiler eğri büğrü garip tuhaf yapıyor görüntülerini. Oysa daha orantılı daha orijinal kıyafetler ile hem bedenlerinin zarafeti ortaya çıkacak ve hem de az önce bu şık çocuğu görmüştüm, yahut zarif kızı görmüştüm diyebileceğiz. Oysa şimdi ayırt edemiyoruz. Az önce de böyle bir şey geçmişti, bunlardan ne çok var diyoruz.
Hiçbir özellik, hiçbir detay yok, kişiliklerini, zevklerini, tavırlarını ortaya koyan. Kokular ve aksesuarlar bile fix. Sıkıcı, bunaltıcı, boğucu.
Ne olacak kendine uygun bir pantolon, zevkine uygun bir badi seçsen, yakalayacaklar mı. Yoksa satılmıyor mu artık.
Farklı olmak cesaret ister. İçinde hissedebildiğin gibi düzenlemek dışını, yürek ister. Nadir de olsa böyle radikal tipler olur. Hiç bir moda, akım, yeni deyimle, trend onları etkilemez. El örgüsü kazakla, kumaş pantolon, kırmızıyla kahverengi, bordoyla maviyi, mor pembeyi, giyebilirler. Görüntüleri umurlarında olmayan cesur yürekler, fikirlerini de öyle özgür ifade ederler. Korkusuzca ortaya koyarlar. Sürü psikolojisine yenik düşmezler.
Eskiden ben de aynı otobüsten inenlerdendim. Yani basma kalıp, tek tip özenirdim özgür olmaya, cesaret edemezdim.
Büyük şehirlerde biraz daha kolay dilediğince giyinmek, davranmak. Küçük yerlerde herkes birbirinin paparazzisi. Korkuluyor, aman ütüsüz olmasın, aman rengi uygun olsun. Sırf o renk çantası yok diye o ayakkabı raf bekliyor. O kolye çekmecede kalıyor.
Bütçelerin büyük bir kısmı giyime, zamanın büyük bir kısmı hazırlanmaya, hayalin büyük bir kısmı kıyafet planına harcanıyor. Yazık değil mi. Halbuki hayatta çok daha önemli görevler var.
Nasıl giyindiğimiz değil, nasıl düşündüğümüz, nasıl yaşadığımız önemli. Çevresini gören gözlerden olmadıktan sonra, çevrenin bizim kılığımızı görmesi gözetmesi neden önemli olsun.
Şekilcilikten ibaret yaşamlarla daraltık dünyamızı. Taklitle, özentiyle sildik ufkumuzu. Para tuzaklarına, reklam hilelerine kapılıp kaldırdık kişilik özelliklerimizin ince izdüşümlerini.
Hayat avuçlarımıza sığan teknolojik aletlerle küçüldü. Beşi çıkınca üçü ucuzlayan, arkasına önüne kamera iliştirilmiş rengarenk oyuncaklar. Telefonun kadar sözün geçer, olmuş. Eskiden yaşanan kıymetli zamanlar vardı, kayda değer. Baktıkca onun lezzetini aldığımız. Şimdi her anı kayıt edip yaşarken bile keyif alamadığımız günlerdeyiz.
Geçen gün hastanede sıra bekliyorum. üç liseli kız geldi. Birinin ciddi ateşi var ayakta duramıyor. Kayıt oldular. Ateş ölçeri alıp dışarıda sıra beklemeye başladılar. Hemen telefonu açıp monitörde ismini çekti. Telaşla paylaş paylaş herkes beğensin dedi. Sonra monitörün önünde bir de selfie çekildiler tam oldu.
Bilmem kaç beğeni, kaç geçmiş olsun aldı.
Yakınım öldü, yazısına beğeni yapan bir millet olduğumuzu sindiremiyorum.
Ruhlarımıza kör olup, görüntümüze esir olmayı kabul edemiyorum.
Özelliklerimizi keşfetmeden, yönlendirildiğimiz kalıbı kabul etmeye dayanamıyorum.
Aynada gülüşlerimize bakıp, sevgilerimizi gözden geçirelim. İhtiyacımız gönüllerimizin renkleriyse dışlarımızla zaman kaybetmeyelim. Birey olmanın, özel kalmanın tadını keşfetmek ve çıkarmak dileğiyle.
0 yorum