SABIR NİMETİ

Pazar, Haziran 12, 2016

sabretmek

Sabırla büyür emekler, sabırla muradı bulur yürekler, sabırla şekil alır gelecek nesiller.

Biliyor muyuz, sabır nedir. İradeyi, basa basa iradeli bir şekilde kullanmaktır.

İçine her şey girer. Zaman bilinmezinde, hedefler belirleyip kilitlenerek geçiyor ömür. Ne kadar sağlam bağlanmışsan hedefine, o kadar çabuklaşıyor netice. Niyetle sonuç arasındaki mesafeyi, akıtan enerjinin adıdır sabır.

Yanlış kodlamasın beyinlerimiz, ille zor, ille zahmet, ille acı gerekmiyor. Geçirdiğimiz zamanın, bulunduğu haline tahammülün adıdır sabır. Yemek yerken, sonuna kadar devam etmek, veya yolculuğa çıkınca, yarı yolda inmemek.

Niyet ve sonuç arasıdır zaten yaşam. Kısaca ömür, sabrın diğer adıdır.

Efendimiz (sav) " sabır imanın yarısıdır" buyururken, yüce Mevlamız, "Allah sabredenleri sever" diye haber veriyor kitabında.

Hayat süreci hissetmek ve tadını almaktan ibaret o zaman. Hem din, hem müspet ilim, bunu vurguluyor. Her anı farkında olarak, niyetin ve muradına sadık kalarak, damla damla tadını özümseyerek yaşamak.

Tohumu pamuğa saran çocuk, özü çatlatıp, dışarı çıkana kadar sabrediyor. Çirkin ve sevimsiz tırtıl, kelebeğe dönüşürken zamanda yol alıyor. Anne olmak için heyecanla bekleyen ise, dokuz ay, şiirini yazıyor sabrın.

Her şeyin anahtarı sabırdır. Civcivi, yumurtaları kuluçkaya yatırarak elde edersiniz, kırarak değil, diyor Mevlana.

Zeytini tatlandıran, sirkeyi asitlendiren, şarabı kıymetlendiren, sevdayı dillendiren de yine sabır, yine sabır.

Neyi hedeflediğinle ilgili lezzeti, ya anı zahmet bilip rahata özlem duyarsın, zaman uzar. Ya yükseğe uzanır, gereken basamakları yavaş yavaş çıkarsın, zaman seni bilgeleştirir. Ya hırsın sarar yüreğini, çiğnersin çizgileri, doğruları, zaman acıtır.

Hedef belirleyememek de sorun, ancak hedefte kalamamak daha ciddi sorun. Dikkat eksikliği. Algılarına takılanlarla, hedeften kopma. Günümüz insanı için, teknolojik baskıyla tam bir çıkmaz.

Biraz sükunet bulsa daralan, biraz nefes almak isteyince dağılan, sabırdan mahrum, süreçte savrulan bir halde çoğunluk.

Terapiler, uyum (oryantasyon) uygulamaları, gruplar, kulüpler, dernekler. Hedefi zihinde canlı tutma, kişiye kişiliğini, kimliğini sürekli hatırlatma gayretleri. Köpek balıkları gibi, anı yaşa, anı yakala diye diye üçüncü saniyeye ulaşmıyor yürekler.

Millet olarak yaptığımız eserler ortada. Mermerden nakış işleri, ahşaptan resim oymalar, tel tel işlenen örtüler. Çivisiz, harçsız, nice muhteşem şaheser. Zaman mı tüketti bizi, biz mi değiştirdik, biz dediğimiz öncelikleri.

Saçını süpürge eden annelerden, rengarenk biblolara dönüşen annelere nasıl geçtik. Başını koltuğuna alıp, sancağı dimdik tepelere taşıyan kahramanlardan, para ile teskere alan askerlere ne zaman dönüştük. Sadaka taşlarına gece bırakılan sadakalardan, yardımlar için vergi düşürmeye nasıl ulaştık. İlim öğrenmek için, memleketinden fersah fersah uzaklara giden atalarımızdan, okuldan kaçan, dersi sadece ezberleyen torunlar nasıl oldu.

Sabrı imanla bütünlüyorduk. Tamamlanmış bir güçle sarılıyorduk hayata.

Sabır ve zaman kanatlarını açıp, hayat yolculuğunda sorunsuz uçuyorduk. Zamanı algılama yeteneğimizi öğüten teknoloji, sınırsız yapamadığı ömür karşısında, mevcudu tüketiyor. Son doğum gününüzü hatırlayın. Kaç mum vardı pasta da. Onlu, yirmili günler ne kadar tozlandı zihninizde. Artık anılar tozlanacak kadar bile kalmıyor hafızalarımızda.

Ecele sabırsızlanıyor insanlık. Bir telaş, bir koşturmaca. Dünya mı hızlı dönüyor yoksa, zaman yetişmiyor yaşlanmaya.

Sabır unutulalı, hazır yemek yer, hazır giyinir, ezbere söyler olduk duyguları. Yaşamı bireyselleştireli, bencillik destanları yazıyoruz. Dostsuz ve yalnız yaşamak, nice ciddi ruhsal bunalımlara, nice yanlış ve çarpık ilişkilere sürüklüyor, insanı.

Evlat yetiştirmek, ona ince ince doğruyu, merhameti, erdemi içirmek. Öyle zor ki. Her yeni gün onunla büyüyen, sorunların sorumluluğunu almak. Hayata karşı onu dimdik ve sağlam kılmak için boğuşmak, zor, çok zor.

Kim uğraşır, bir hayvan edin. Sev, okşa, kokla. Derdi yok tasası yok, doyur uyut işte o kadar. Kolayına kaçıyor artık insan, her şeyin.

Zora takati, mecali, yüreği, gücü, sabrı yok. Kendine inancı, insan olmaya verdiği değeri bilmiyor. Oysa dağları delen Ferhat, bu imkanların hiç birine sahip değildi. Yumruğu kadar yüreği, dağlar kadar inancı, dağı delecek kadar da sabrı vardı.

Seyit onbaşı, mermiyi omuzlarken inandı, güvendi, azmetti, sabretti. Her güç, zamanla sabrın hamuruyla elde edilir. İnanarak.

Kendine, ruhuna, imanına, insanlığına, doğrularına inanarak, hedefe kilitlenmek.

Sabır acıtır ama besler, alışanı korur, büyütür. Sevgi aşka, şikayet şükre, öfke hoşgörüye, gayret sebata, istek duaya niyaza dönüşür sabır şerbetiyle. Gönül kalpten yola çıkar, yürek olur güçlenir, olgunlaşınca gönül olur tat verir. Sabır gıdası ve güneşiyle...

Ne güzel özetliyor üstat Necip Fazıl,

Sabrın sonu selamet, sabır hayra alamet,
Bela sana kahretsin, sen belaya selam et...

BU YAZILARI DA OKUYUN

0 yorum