VAKİT VARKEN
Salı, Haziran 14, 2016Hayatının tadı tuzu yerinde olanlara, bir çift sözüm var. Ömür hazinesi hızla tükenirken, tadını tuzunu hissederek yaşayın hayatı. Türlü lezzetler ve çeşitli nimetlerle dolu dünyada aşırı kaçmamak kaydıyla, yaşayabildiğiniz kadar çok tadını çıkartın.
Geçenlerde bir güne davetliydim. Pek bilmem öyle günleri. Vaktim olmadı dahil olamadım daha önce. Çocukken rahmetli annemin vardı, çocuktuk keyif almıyorduk. Büyüdük bir çok uğraşımız oldu, zaman ayıramadık. Böylece ülkemizde yaşayıp da günü olmayan nadir hanımlar sınıfından oldum.
Aslında vakit kaybı ve kilo kazancından ibaret sandığımız günler, hanımlar için ciddi faydalar sağlıyor.
Öncelikle sosyal bir etkinlik. Düzenli bir faaliyet. Sohbet, hoşbeş kısmı da terapi oluyor. Aynı sıkıntılar, ortaya yatırılıp önce irdeleniyor, sonra çözümler üretiliyor.
Neler yok ki konular arasında, çocukların tırnak yeme sorunundan, egzamaya, lekeler için püf noktalarından, kolay tariflere, eşlerin iletişim sorunlarından, komşu ilişkilerine kadar. Sınırsız konu, tatlı muhabbet. Bazen dünya gündeminden konular, bazen ülke meseleleri. Tiye alıp gülmeler, muzip espriler.
Geyik çevirilen, entel çaylarından çok daha verimli, çok daha faydalı buldum. Konu komşu birbirinden haberdar oluyor. Kimin hastası var, kimin cenazesi, bebek gözaydınlığı, ev hediyesi, konuşup kararlaştırılıyor. İşler konuşulup yardım planları yapılıyor.
İşin en tatlı kısmı, bir pastahanede kendi başınıza, sipariş vermeyeceğiniz kadar çok, kalabalık bir menü tabağınızı süslüyor. Altı- yedi çeşit yapmak adetmiş. Tatlısı, tuzlusu, salatası, sosu. Hepsi nefis, hepsi fevkalade leziz, tertemiz ve taptaze yiyecekler.
Şöyle bir bakındım, genç olanlar iştahla yeyip bitirirken, yaşı ortalarda olanlar, daha bir seçerek yiyor. Orta yaşın üstü ise bir iki parça ile yetiniyordu. Sağı solu incelerken, yaşlıca bir teyze ile göz göze geldik, sıcacık gülümsedi. Tabağıma bakıp dokunulmamış olmasına şaşırmış bir halde, " ye kızım ye. Sonra yiyemediğiniz günler gelecek" dedi. Mahcup oldum.
Hani rejim yapıyorum diye yemeyenlerden değilim. Şükürler olsun, elzem bir diyetim de yok. Sadece merakımdan, bakınıp incelemekten yiyememiştim. Oysa teyzecik, kolesterol- şeker çıkmazında hayatın tadını ve tuzunu kaybetmişti. Tecrübesiyle de nasihat ediyordu.
Yiyebilirken türlü bahanelerle yemiyor veya düzensiz ve aşırı yiyoruz. Hayatımızı adeta yemek üzerine kurmuş, onun için devam ettiriyoruz. Eskiden bir acı kahve ile yapılan sohbetler şimdi kahvaltı, branch, ziyafetlerle tıka basa yiyerek yapılıyor. Çeşitli içeceklerle daha sıkı, daha ince yerleştiriyoruz yiyecekleri midelerimize rahatsızlık duymadan. Her gün yeni bir dünya mutfağını, beslenmesini katıyoruz hayatımıza.
Hareketin giderek azaldığı, stresin artığı, günümüzde yemeğe yüklenerek mutlu oluyoruz.
Hoyrat kullanılan her kıymet gibi, muazzam beden sistemi de çöküyor bu dengesizlikler karşısında. Kolesterol ve tansiyon ilk kalıcı misafirlerimiz. Hayatın tuzunu alıyorlar yaşamımızdan, dilimizden damağımızdan. Eh bir de şeker eklenince, tadından da mahrum kalıyoruz. Şimdi çok daha net anlıyorum, hayatın tadını-tuzunu. İlla birini kaybetmek, illa sızılar içinde olmak, illa sorunlar,sıkıntılar yaşamak değilmiş. Meğer insanın özgürce yemesi, özgürce seçmesi, özgürce tadını çıkarmasıymış.
Can boğazdan gelir, boğazdan gider sözü geliyor aklıma. Elbette yemeli. Tadını çıkarmalı ama canını çıkarmamalı. Ölçülü ve dikkatli yenirse, her gıda keyif verir insana. Mutlaka soslanıp, şerbete batırmak da gereksiz. Sevdiklerinle yavaş yavaş yudumlanan tarhana çorbası bile nice keyifsiz ziyafetin tadını on kere katlar.
Sonuçta doymak bir avuç gıdayla mümkün. Her organın da bir taşıma gücü var. Karaciğeri, safra kesesini, mide ve bağırsakları da yormadan, bıktırmadan, pes ettirmeden kullanmalı. Ekmekten yemekten değil, sağlıktan, bedenden tasarruf etmeli.
Hayatın tadını- tuzunu anlamışken, ağzımızın tadı ve tuzu varken, bu nimeti korumanın yollarını öğrenmeli, muhafaza etmeli.
Hayatımızın tadı tuzu bozulmasın,
Keyifle ve sıhhatle uzun ömürler...
0 yorum