YÜZSÜZ
Çarşamba, Haziran 08, 2016Sabahın seher vaktinde, büzüldüğü seccadeden kalkıp, balkona çıktı. Gün utangaç utangaç doğuyordu. Yüzünü yıkamamıştı henüz güneş. Pasaklı perçemli gözleriyle baktı ona. Teninden önce içini, yüreğini hislerini ılıttı, ısıttı. Yorgundu. Sabaha kadar nerelere gidip gelmişti aklı. Eski bakkalların alacaklı defteri gibi, karışık, kabarık, dağınık yırtık pırtıktı gönlü. Aldı verdi, verdi veriştirdi. Bulamadı somut bir neden. Sayısız neden vardı ama topluyor bir incirin çekirdeğini doldurmuyor, dağıtıyor tüm ömrünü darmadağın ediyordu.
YÜZSÜZ, dedi sandalyeye yavaşça otururken YÜZSÜZ. Bu kelime özgürlüğün sihirli anahtarıydı belki de. Eline büyük bir mıknatıs almış, samanlığa dağılan toplu iğneleri temizliyordu. Neler neler eklendi zihninde, neler neler aklına geldikçe midesini bulandırdı. Gözlerim mi kördü acaba dedi, e yüzsüzüm ya, yüz olmayınca göz de olmaz.
Yaşarken hiç fark etmediği ,ne kadar çok çirkinlik, pislik varmış meğer. Hoş görü sepetinde birikmiş. Kokuşmuş, küflenmiş. Mevlana (ra) ne güzel demişti, " sevgi çoğalınca kusurlar örtülür, sevgi azalınca kusurlar görünür" görünüyordu tüm çirkinlikler, hem de tüm çıplaklığıyla.
Bundan sonrası belliydi artık, dönüşler bitmiş, gemiden inme vaktiydi. Oysa sahildenkeyifli şarkılar, içten dualar, sayısız hayaller, tarifsiz coşku ve mutlulukla binmişti bu ömrüm dediği koca gemiye, yok yok şimdi daha net görüyordu, boyasız eski kayığa. Aşılmaz dalgalarla boğuşurken, iyice sokulmuştu içine. Yağmurlar yağarken gömülmüştü kollarının arasına. Şimşekten de korkardı gök gürültüsünden de, saklanmıştı hep o, "varlığım sana feda" dediği sevdiğinin sinesine.
Güneş iyice yükselmiş, yüzünü yakıyordu. Yüreği zaten yangın yeriydi. Ne kıyabiliyordu severken yaşadığı hazları yok saymaya. Ne kıyabiliyordu kendini ve sevgisini hiçe sayana, kendini yok saydırmaya.
YÜZSÜZ, ne acı bir kelimeydi, olsun hayatım, sıkıntı yapma atlatırız demişti her sorun olduğunda. Yine her sıkıntı da üzülme ben dert etmem bu da geçer demişti. Yüreğinden aldığı güçle, hayatın altında ezilirken sevdiği, ona güç vermek için söylemişti. Yüreğini çatlatacak kadar zorlandığı da olmuştu. Kafasını patlatacak kadar çare düşündüğü de.
YÜZSÜZ dü elbet, nasıl unuturdu, kafası atıp kemiklerini kırana kadar kendini döven eşine, ben sana kırılmadım. Üzülmüyorum, canını yorma dediğini. Seviyordu ya. Vazgeçemezdi ya. YÜZSÜZ dü tabi, kovulup kovulup dönmüştü geri. Lafı işitirken, kulaklarını gönlüne çevirip duaya başlardı. Allahım biliyorum beni çok seviyor, canı çok sıkılmış yoksa bunları söylemez. Allahım sana söz veriyorum onu sevmekten vazgeçmeyeceğim, evet evet kesindi artık o bir YÜZSÜZ dü.
Kadınlar kadar çok yüzü olan canlı yoktur. Çocuklarının yanında, taş düşürürken mutlu ve gülen anne yüzleri. Eşleri öfkeyle delirmişken, yumuşaklıkla moral veren munis eş yüzleri. Komşular bir birini öğütürken, dur çizgisini nezaketle çeken akıllı yüzleri. İdarecilik, ekonomistlik, eğitimcilik, sanatçılık, vefakarlık, fedakarlık ve azimlilikle insan üstü güç kullandıkları, Türk erkeğine her şeye rağmen, tahammül etme yüzleri.
Sonunda YÜZSÜZ denilecek kadar da fark edilememe acısı. İki komşu konuşurlarken bahçeden gelen seslerinden duyduklarım, " 6 bin tl borçla eve aldığım her şeyi, yeni eski ne varsa bırakıp çıktım. Öderim paşalar gibi ama yeter ki nefes alabileyim." diğeri ondan farksız, "ben bir iki eşya aldım ama sonra hatırlatır da midem bulanır diye bıraktım"
Canım acıdı. Bu kadar çirkinleşmek zorunda mıydı biterken. Bu kadar yakıcı mıydı Cehennemi. Bu kadar onarılması zor muydu hasarları. Günümüzün en acı gerçeği, hızla artan boşanmalar. Ne ölçü var ne nezaket, sayıp sövmeler, kırıp dökmeler, aileleri karalayıp kirletmeler.
Sözün bittiği yer. YÜZSÜZ olmamak için yüzüne baktıklarımıza, şiir şarkı okuyup güneşim, ışığım dediğimiz insanlara, tabağımızdaki yemek, odamızdaki halı, bahçemizdeki toprak muamelesi yapmayalım. Yüzümüz hep tatlı, hep hoş gelsin diye kurallarımızı ve doğrularımızı çiğnetmeyelim. Neye ve kime gereğinden ve hak ettiğinden fazlasını verirsek, her şeyi ziyan edip yok eder.
Evlilik aşk ve muhabbetle başlar, akıl ve hoş görü ile yürür. Ötesi berisi yok. Her günü aşk olarak hissetmek için sahip oldum, artık benim, severim de- döverim de mantıksızlığına düşenlerin vay haline.
Ölçü, sınırları korumak için değildir, ölçü değerleri ve değerlerini korumak içindir. Her mevcutta ölçüyü korumak, niyet ve gayretinde olmak dileğiyle.
2 yorum
'Ne kıyabiliyordu severken yaşadığı hazları yok saymaya. Ne kıyabiliyordu kendini ve sevgisini hiçe sayana, kendini yok saydırmaya.'Bu kadar güzel anlatılır ancak diye düşündüm ve tam da bu halde olduğumla yüzleştim.Allah'ım dedim.Ne kadar benziyor yaşadıklarımız, hepimiz sanki yüzsüzlüğe adayız.Ah şu kaybetme korkusu olmasa.Daha önce başarmıştım ya.Son çeyrek engeli mi yoksa, değersiz olduğunu bile bile neden hala?Şimdilik hoşcakalın.
YanıtlaSilHayat aynı enstrumanlarla çalar senfonisini, izleyiciler değişir, hazlar değişir. Zaman zaman yollar teğet geçer, zaman zaman kesişir. Ruh halimiz değişir, tavrımızı değiştirir. Yola devam etmek için hep sonsuzluğa bakmak gerekir. Teşekkürler.
YanıtlaSil