AT İZİ İT İZİ VE ÇOCUK

Çarşamba, Aralık 21, 2016

çocuk yüreği

Lapa lapa kar yağıyordu, hoplaya zıplaya eve gidiyor, kafasında türlü planlar yapıyordu. Babası geceye gidecekti. Çok saat vardı daha, kayarlar, kartopu oynarlar belki kardan adam yaparlardı. Sırf bu yüzden kara dokunmamış eldivenlerini ıslat mamıştı. Bir tane eldiveni vardı onlar ıslanınca annesi yün çorap takıyordu ellerine ve onunla rahat hareket edemiyordu.


Bahçe kapısına geldiğinde yavaşladı. Polis arabasına baktı, içi sıkıldı. Of ya yine işi çıktı her halde, hiç bir şey yapamayız şimdi. Yürüdü bahçede polis amcaları vardı. Göz göze gelmek istedi kaçırdılar gözlerini. İçi bu kez yandı. Mustafa' nın babası şehit olduğu zaman polis amcalar söylemeye gelmiş ve yere bakmışlar. Mustafa, polis amcalar yüzüne bakmazsa baban şehit olmuştur, sakın ağlama demişti.


Gözünden dökülen yaşların yere damlamasına fırsat vermeden koşmaya başladı. Kapı açıktı, kapının önü polis botu doluydu. Kesin babacığına bir şey olmuştu. Yüreği çatlatacak gibi atıyordu. İçeri girdi. Babası ona bakınca nefesi acıttı sinesini. Elleri arkadan kelepçeli, gözleri buğuluydu. İçi sevinçle doldu. Babası şehit olmamıştı. Ama ne olmuştu, ne oluyordu hiç anlamadı. Sarıldı sıkıca babasına ağladı ağladı ağladı.


Beş saat evi aradılar. Babası mermileri çekmeceye, silahı dolabın üstüne koyardı. Kimliği kıyafetinde diğer malzemeler dolabın üstündeydi. Ne arıyorlardı. Neden babasından istemiyorlardı. Garip bir şey vardı, kimse konuşmuyordu. Balık, derdi Ahmet amca ona, hiç yüzüne bakmamıştı. Tanımadığı bir polis amca sürekli kaydediyordu. Annesi ağlamış, gözü- burnu kızarmıştı. Sanırım evi dağıtıyorlar diye kızıyordu. Annesine sarıldı, ağlama ben toplarım hepsini dedi. Annesi sıkıca sarıldı, acıyla gülümsedi. Belli ki dağınıklık için ağlamıyordu.


Üzerini değiştirirken Gülcan abla yanında durdu. Ona neyi kaybetmiş babam. Çok mu lazım bir şey. Biz de arayalım belki buluruz dedi. Gükcan abla hadi çabuk ol, içeri geç dedi.

Babası neyi kaybetmişse çok kızmışlardı. Ama resim çerçevelerine, oyuncak sepetine, pul koleksiyonuna sığacak kadar küçük, çarşafların, elbiselerin, ayakkabı dolabının içine kaçacak kadar büyük bir şeydi kaybolan ama neydi.

Peki neden yüzleri asık, dilleri bağlı, gülüşleri saklıydı. Kime kızıyorlardı. Babası işe hiç geç gitmez, işini bitirmeden gelmezdi. Hep ödül alırdı, çok çalıştığı için. Bir şeyler vardı ama neydi. Sıkılmıştı iyice. 


Tabletini poşete koydular, ablasının laptopunu, film CD lerini, öff birde telefonları. Babası geceye gidecekti,  nasıl arayıp ekmeğin arasına yumurta koy, acıktım diyecekti. Neyse artık Osman amca evinden yemek getirirdi bu gece.


İşleri bitti, evi öyle bir dağıttılar ki artık annesi ne kadar dağıtsa kızamazdı  ona, çünkü tüm sınıf gelse bu kadar yapamazdı.


Babasını ellerini açmadan götürdüler, veda etti sanki. Annesine bir şeyler söyledi. Ne olmuştu. Neler oluyordu. Sadece ağlıyordu, aklı almıyordu. 


Uç gün geçti göremedi babasını. Oyun oynadığı karakol bahçesine giremiyordu. Yalvarmaya başladı annesine. Benim suçum yok, babam gözlerini kapatsın ben onu göreyim. Babam kimseyi üzmedi neden kapatıyorlar. Yemekler iğrenç görünüyor, yatak dikenli. Ben sadece sana sarılayım anne. Sadece sana sarılıp babamın resmini saklayayım avucumda.



Okuldan koşarak gelirdi, düşmüş tırnağını ezmişti, acı çekiyordu ama ağlamıyordu. Annesi dayanamadı sordu, acımıyor mu Kuzum, çok kötü olmuş. Gözleri annesinin gözlerinde, babamın acısı öyle çok ki artık ağlamam ben. Acımıyor anne hem de hiç.


Beşinci gün babası eve geldi. Resmi işlemler, suç, ceza, masum, mahkum anlamıyordu. Küçük çocuk yüreği bulanmış, yorulmuş, yaralanmıştı. Annesi yanlış hesap Bağdat tan döner demişti. Babası Bağdata hiç gitmemişti. Zuhal teyzesi de at izi, it izine karıştı demişti. Babası ne attan ne itten anlardı. Öf ne karışık iş ti bu. Ama babası şehit olmamıştı. O zaman bayrak olacaktı. Gözyaşları da meleklere yağmur. Annesi öyle demişti Mustafa için. 


Onun gözyaşları ne olmuştu. Babasına ne olmuştu. Annesi neden gülmüyordu. Kimse neden gelmemişti. Tableti, telefonları nereye, neden gitmişti. "Büyümek istemiyorum anne, büyükler çok sert oynuyor. " dedi annesiyle babasının arasına yatarken.


At iziyle it izi çamurda karışır. Çamuru şer odaklar oluşturur. Çamurdan koruyacak olanlar su döker, toprak atarsa, gözü keskin olanda ayırt edemez izi. 


Gözleri bağlı olanların, gözünü bağlayanlara. At gözlüğü takanların, at gözlüğünü verenlere. Puslu havayı oluşturmak için emek sarf edenlere, Rab' bimin hazırladığı bir mizan var. Orada çamurdan, suyu - toprağı dupduru ayıracak ince ayarlar. Atı iziyle, iti iziyle ortaya çıkarıp bahane edenleri deşifre edecek net, montajsız kayıtlar var. Hikâyeler, arkalar, meziyetler  geçersiz kalacak.


Şehit çocuklarının göz yaşları meleklere yağmur olur. Mazlumların ve mazlum çocuklarının göz yaşları ise, gelecek belalara rahmet bulutu.


Hadi çamuru temizleyip, izleri ayıklayalım. Yoksa başı önüne eğdirilen her mazlumun ahı, göğü titretecek, yeri inletecek bunu bilelim. Körlük, sağırlık, dilsizlik  çare olmayacak o hesapta, iyi düşünelim.

BU YAZILARI DA OKUYUN

4 yorum

  1. Ne denir bilemedim :( Gündemi öyle güzel özetleyen bir paylaşımdı ki... Kaleminize, yüreğinize sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hepimiz nasipleniyoruz günümüz sıkıntılarından, bazıları biraz daha derin. Hissedebildiğim kadar, yüreğim erdiğince dokundum acıtanlara. Teşekkürler

      Sil
  2. Bolca dua, payımıza düşen mizandan da hakkaniyetle kullanmak düşüyor bize. Zor zamanlar, dünyanın sıkıştığı, sancılandığı zamanlar. Bakalım ne doğacak ama Mevlam neylerse dedikten sonra... Akibetimiz hayr halimiz doğru olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elbette, çok güzel özetlemişsiniz. Tevekkeltü tealallah. Dua ile inşallah. Çok teşekkürler efendim...

      Sil